Değerli Dostlar,

İngilizce “build-operate and transfer“ olarak ifade edilen ve Türkçe’ye Yap-İşlet-Devret Modeli olarak uyarlanan sistemde büyük yeraltı ve yer üstü yapıları, yüksek mühendislik ve ileri derecede teknoloji arz eden bayındırlık işlemleri, maliyeti ve hazine üzerindeki mali yükü ağır olan projeler ve yatırımların, sermayesi ve riski projeyi yüklenici sıfatı ile kabul eden ulusal ya da uluslararası firma kuruluş veyahut konsorsiyumların (en basit hali ile proje için gerek iş yükünü gerekse sanayi ve finans gücünü bir araya getirerek işi üstlenen firmalar ya da finans kuruluşları diyebiliriz.) istenilen kamu hizmetini gerçekleştirerek kar sağlama maksadı ile belirli bir süre işlettikten sonra şartsız ve bedelsiz olarak ilgili kamu kurum ya da kuruluşuna devri sağlanır.

Bu uygulamanın çeyrek yüzyıl kadar bir mazisi olduğu düşünülse de asıl olan birkaç asırdır varlığından söz ettirmesidir. 1782’de Paris ‘in su dağıtım işinin Perier Kardeşler ‘e verilmesi, 19.yüzyılda İngiltere, Fransa ve Avusturya’nın oluşturduğu bir konsorsiyumun Mısır Hükümetinden Süveyş Kanalı üzerinde imtiyaz elde ederek 99 yıllığına işletme hakkına sahip olması ve buna benzer diğer Avrupa Ülkelerindeki kamu hizmetlerinin özel sektör eliyle yerine getirilmesi de Yap İşlet Devret Modeline örnek olarak verilebilir.

Ülkemizde ise Yap-işlet-devret uygulaması ile ilgili ilk yasal düzenleme 04.12.1984 tarih ve 3096 sayılı kanundur.

"Yap-işlet-devret modelli projeler Turgut Özal döneminde yaygınlaşmış ve onunla özdeş hale gelmiştir."

Yap-işlet-devret modelli projeler Turgut Özal döneminde yaygınlaşmış ve onunla özdeş hale gelmiştir.

1994 yılı 3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin YAP İŞLET DEVRET Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkındaki Kanunun 3’üncü maddesinin (a) bendine göre ise yap-işlet-devret modeli, “İleri teknoloji veya yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen özel bir finansman modeli olup, elde edilecek kâr dâhil yatırım bedelinin şirkete, şirketin işletme süresi içerisinde ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınması suretiyle ödenmesi” şeklinde tanımlanmıştır.

Modele göre 3996 sayılı kanun kapsamında yatırım yapmak isteyen kamu idaresi yatırıma ilişkin olarak Yüksek Planlama Kuruluna başvuruda bulunur. Mahalli İdareler için İç İşleri Bakanlığı; Yüksek öğretim Kurumları ise MEB vasıtası ile YPK’ya başvurusunu yapar. YİD modeli çerçevesinde yapılması planlanan yatırım ya da hizmetlerin Resmi Gazetede ve Türkiye’de yayın yapan tirajı yüksek iki gazetede son başvuru tarihinden en az 30 gün evvel ve en az birer defa olmak üzere ilan edilmesi gereklidir. İşin niteliği gereği elzem durumlarda ilan yurt dışında son başvuru tarihinden 45 gün önce  yine ilan edilir.

YİD kapsamında yapılan ilgili proje ve işler  Sermaye Şirketleri, yabancı şirketler  ya da bunların bir araya gelmesi ile birlikte oluşturulan konsorsiyumlar kanalı ile yapılırlar. Sermaye Şirketi mevzuatımıza uygun olarak kurulan faaliyet izni olan Anonim Şirketleri kapsarken, yabancı şirketler ise 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu Hükümlerine göre ülkemizde faaliyet ve çalışma izni verilmiş firma ya da kuruluşlardır. Bu şirketler ayrıca 3996 sayılı yasa ve 94/5907 sayılı Karar’da sözü geçen özellikleri taşımakla yükümlüdür. Bu karara göre şirketlerin mali yapıları ve bilançoları bağımsız denetim firmalarınca onaylanması ve ortaklardan en az birinin ilgili hizmet ya da yatırım konusunda faaliyette bulunması zorunludur. Ayrıca ilgili karara göre şirketlerin öz sermayesi planlanan toplam sabit yatırım tutarının %20’sinden az olamaz.

İdare ile yüklenici şirketler arasında imzalanan sözleşmeler mücbir sebepler ve bizzat idareden kaynaklı haller dahil 49 yılı geçemez. Yapılan bu sözleşme özel hukuk hükümlerine tabii tutulması hasebiyle İdarenin Üstünlüğü ilkesi (İdarenin tek taraflı fesih, yaptırım vs. hakkı) de YİD sözleşmelerinde ortadan kalkmaktadır.

3996 sayılı ve 94/5907 sayılı Bakanlar Kurulu kararı kapsamında işin ihale edilmesinde idare tarafından Kapalı Teklif Usulü, Belirli İstekliler Arasında Kapalı Teklif Usulü (Özel mesleki ve teknik donanımın yanında bilgi ve deneyim isteyen projelerde yalnızca ilgili olan firmalar davet edilir.) ve Pazarlık Usûlü gibi Yöntemler uygulanabilir. İşin ihale edilmesinde esas olan uygulama kapalı teklif usulüdür ancak gerekli görürse ilgili idare, bu yöntemi değiştirebilir.

İki veya daha fazla istekli firmanın usul ve esaslara uygun olarak sundukları teklifler idare tarafından incelendikten sonra  Hazine üzerinde mali yükümlülüğü en az  olan teklif hangisi ise iş o firmada kalır.

Özellikle ülkemizde merhum Turgut Özal döneminde karşılaştığımız ve onunla özdeşleşen bu model, son yıllarda da gerek ulaşım ve enerji yatırımları gerekse havalimanları, yat limanları, köprüler ve boğaz projeleriyle  adından sıklıkla söz ettirmektedir. Bazı projelere bizzat Hazine Garantörlüğü verilse de yani Hazinenin ilgili hizmeti özel sektör eliyle yaptırıyor olsa bile mali sorumluluğu ve mali riski artsa da piyasaların işlerliği, istihdam oranlarına olumlu yansımaları, reel yatırımların artışı ve bu durumun fon piyasalarına kattığı artı yönlü ivme sebebiyle modeli geliştirilebilir ve çok faydalı buluyorum. Naçizane fikrim.

Faydalı olması temennisiyle…

Emre Kayaalp