Atomculuk Kadim Yunanda Leukippos ve Demokritos tarafından ortaya atılan görüştür. Roma döneminde ise Epikür atomcoluğu savunmuştur. İslam dünyasında ise atomculuk özellikle Kelamcılar tarafından savunulmuş ancak filozoflar tarafından aklen muhâl olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Modern dönemde ise özellikle on dokuzuncu yüzyıldan sonra tekrar revaç bulmuş ve modern bilimin temel aksiyomlarından birisi haline gelmiştir. Klasik atomculuk aklî ve felsefî bir atomculukken, modern atomculuk ise tecrûbî ve bilimsel bir atomculuktur.
Atomculuk doğa felsefesinin iki temel sorununa verilmiş bir cevap olarak ortaya çıkmıştır. Doğa felsefesi yapabilmek için iki temel soruya cevap vermek gerekir:
- Doğada bulunan şeyler neyden meydana geliyor?
- Doğadaki değişim ve dönüşümün kaynağı veya sebebi nedir?
Doğa felsefesi yapmış olmak için bu iki soruya da cevap vermek gerekiyor. Ancak bu sorular arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Yani ilk soruya doğru cevap veren birisinin illa ikinci soruya da doğru cevap vermiş olması şart değildir. Bu açıdan aklen üç şık mümkündür.
a. Birinci ve ikinci soruya doğru cevap vermek.
b. İlk soruya doğru ikinci soruya yanlış cevap vermek.
c. Her iki soruya da yanlış cevap vermek.
Bu üç şık da aklen mümkündür. Aklen dördüncü bir şık varsaymak da mümkündür ve o da;
d. İlk soruya yanlış ikinci soruya doğru cevap vermiş olmak.
Ancak bu seçenek aklen mümkün değildir. Dolayısıyla ilk üç seçenek aklen mümkündür. Bunun sebebine gelince… Dikkat edilirse bu sorulardan ilki günümüzdeki anlamıyla tecrübî yani bilimsel bir soruyken ikinci soru ise aklî ve felsefî bir sorudur. İşte bu yüzden ilkine doğru cevap veren birisi zorunlu olarak ikinciye de doğru cevap vermiş demek değildir.
Ancak birazdan açıklayacağımız sebepten dolayı kadim dönemde her iki soru da aklî ve felsefî olarak ele alınmıştır. Bu durumu iyice anlayabilmek için önce kaç farklı mesele ile karşı karşıya olduğumuzu tespit etmek gerekiyor. Bunu yapmanın en iyi yolu da; bilginin tanımından hareket etmek olacaktır.
Bilgi, Eflatun’dan günümüze temellendirilmiş doğru inanç olarak tanımlanmaktadır. Buna göre kaç farklı bilgi çeşidi olduğunu sormak aslında bilginin unsurlarından birisi olan temellendirmenin kaç farklı şekilde yapılabileceğini sormak anlamına gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında beş farklı temellendirme yapabildiğimiz ortaya çıkmaktadır. Bu temellendirme ya aklî ya tecrûbî ya tarihî ya dînî ya da irfânî olabilmektedir. Beş farklı temellendirme yapılabildiğinden beş farklı bilgi çeşidi bulunmaktadır. Sahip olduğumuz bütün malumatlara baksak bunların bu beş farklı bilgi çeşidinden oluştuğunu görürüz.
İkinci adımda ise kaç farklı bilinmeyen yani mesele ile karşı karşıya olduğumuzu tespit etmek gerekiyor. Zira bilgi özünde bir bilinmeyenin yani meselenin cevabında ortaya çıkmaktadır. Buna göre akli bilgi akli meselelerin cevabında, tecrübi bilgi tecrübi meselelerin cevabında, tarihi bilgi tarihi meselelerin cevabında, dini bilgi dini meselelerin cevabında ve irfani bilgi de irfani meselelerin cevabında ortaya çıkmaktadır.
Beş bilgi çeşidine karşı beş bilinmeyen yani beş farklı mesele ve her bir meselenin kendine has bir çözüm yöntemi bulunmaktadır. Buna göre akli bir mesele ancak akli bir yöntemle, tecrübi bir mesele ancak tecrübi bir yöntemle, tarihi bir mesele ancak tarihi bir yöntemle, dini bir mesele ancak dini bir yöntem ile ve irfani bir mesela ancak irfani bir yöntemle çözülebilmektedir. Bu açıdan akli ve tecrübi ayrımına baktığımızda bu ayrım kesin ve yakini gibi görünmektedir. Yani meselelerin özü açısında baktığımızda bir mesele ya aklidir ya da tecrübidir.
Bu açıklamalar ışığında doğa felsefesinin iki temel sorusuna baktığımızda bunlardan ilginin tecrübi ikincisinin ise aklî bir mesele olduğunu görmekteyiz. Yani arkhe problemi özünde tecrûbî bir mesele olmasına rağmen kadim dönemlerde bu mesele de akli ve felsefi açıdan ele alınmıştır. Peki ama neden?
Bu sorunun cevabını verebilmek için kadim dönemde varlık alemiyle duyular üzerinden ilişki kurduğumuzu ve bu yüzden de tecrübe alanının oldukça sınırlı olduğunu bilmek gerekir. Zira duyular bize öncelikle sadece görünüşleri vermekte ve ikinci olarak da çok sınırlı bir varlık alanını taramamıza imkan tanımaktadır. Bu yüzden meselâ gökyüzü ve maddi şeylerin içi, mümkün tecrübenin dışında kalmıştır. Gökyüzü yani uzay ve maddi şeylerin iç yapısı duyuların erişimine açık değildir ve bu yüzden de klasik dönemde her iki alan aklî ve felsefî olarak ele alınmıştır. Bu yüzden arkhe problemi özünde tecrûbî bir mesele olduğu halde klasik dönemde aklı olarak ele alınmak zorunda kalmıştır. Bu da klasik atomculuğun akli ve felsefi atomculuk olmasının sebebini oluşturmaktadır.
Şimdi atomcuların doğa felsefesinin ilk sorusuna nasıl cevap verdiğine bakalım….
Önce arkhe probleminin neden ortaya çıktığına bakalım. Yani neden doğada bulunan şeylerin neden meydana geldiğini sormak zorunda kalıyoruz? Bunun sebebi doğada bulunan şeylerin birleşik ve sınırlı şeyler olmasıdır. Birleşik bir şey alt parçalardan meydana geliyordur ve bu yüzden de kendi varlığını parçalarına borçludur. İşte bu yüzden bu şeylerin temel yapı taşı nedir diye sormak zorunda kalıyoruz. Burada önemli olan bu gidişatın ne kadar devam ettirilebileceğidir. Mesela ‘X neyden meydana geliyor?‘ diye sorduğumuzda; x, y ve z’den meydana geliyor deriz. Aynı şeyi y ve z için de sorarız ve bu sefer y ve z’nin de alt birimlerden meydana geldiği ortaya çıkar.
İşte burada aklen iki şıkla karşı karşıya kalıyoruz: 1. Bu parçalama bu şekilde sonsuza kadar devam edebilir. 2. Bu parçalama nihayetinde bir yerde durur ve bizler nihayetinde her şeyin aslı olan arkheye ulaşabiliriz. Bu seçeneklerden birincisini Aristo tercih ederken Demokritos ise ikinci şıkkı tercih etmiştir. Burada önemli olan Demokritos’un neden ikinci şıkkı seçtiğini görebilmektir. Bu tamamen aklî bir çıkarım veya günümüzdeki anlamıyla bir düşünce deneyi olduğundan, cevabın da akıl yoluyla bulunması gerekmektedir.
Demokritos’a göre birinci seçenek doğru olamaz zira bu aklen bir muhale yol açmaktadır. Birinci şıkkın doğru olması doğadaki herhangi bir şeyin aynı anda hem sınırlı hem de sınırsız olmasını gerektirmektedir. Zira eğer herhangi bir şey sonsuzca parçalanabiliyorsa bu onun sonsuz parçadan meydana geldiği anlamına gelmektedir. Ve eğer bir şey sonsuz sayıda parçadan meydana geliyorsa, bu onun da sonsuz büyüklükte olması gerektiği anlamına geliyor. Bu durumda doğadaki herhangi bir şey aynı anda hem sınırlı hem de sınırsız olmuş olacaktır ki bu da aklen muhaldir zira çelişmezlik ilkesinin çiğnenmesini gerektirir.
Dolayısıyla Demokritos’a göre doğru olan ikinci seçenektir. Yani bu parçalama ve bölmenin nihayetinde artık parçalanamayacak, bölünemeyecek olan bir yerde durması gerekmektedir. İşte Demokritos dağadaki şeylerin bu artık parçalanamayacak olan nihai parçasına “Atom” demektedir. Atom yunanca bir ön ek ve kelimeden meydana gelmektedir. Tom veya toma Yunancada parçalanabilir olan anlamına gelmektedir. A ise Yunancada olumsuz ön ektir. Buna göre A-Tom; parçalanamaz, kırılamaz veya bölünemez parçacık demektir.
Demokritos doğa felsefesinin ilk sorusuna cevap verdikten sonra atomların temel özelliklerini tespit etmeye geçmektedir. Buna göre atomlar şu özelliklere sahiptirler.
- Atomlar kadimdirler. Yani sonradan meydana gelmemişlerdir. Dini literatüre göre atomlar yaratılmamıştır. Bu görüş Yunan düşüncesinin temel kabullerinden birisini oluşturmaktadır.
- Atomlar sayısal açıdan sonsuzdur. Buna göre doğadaki şeylerin temel yapı taşı olan atomlar sonsuz sayıda olduğudan onlardan meydana gelen evrenler de sonsuz sayıdadır.
- Bütün atomlar şekil ve büyüklük açısından birbirinden farklıdır. Farklı şekillerden olmak zorunda olmalarının sebebi onların nasıl bir arada kaldıklarını açıklayabilmektir. Burada önemli olan bu iki özelliğin de niceliksel olmasıdır.
- Atomlar daimi bir hareket halindedirler. Atomlar sürekli hareket ettiklerine göre bu sefer de bunların nerde hareket ettiği sorusu ortaya çıkmaktadır. Atomcular buna “boşluk” varsayımı ile cevap vermektedir. Böylece atomcu dünya görüşü iki temel kabule dayanmaktadır. Atomların varlığı ve boşluk!
- Atomlar duyularla idrak edilemeyecek kadar küçüktürler. Çok küçük oldukları için atomlar duyularla idrak edilemezler. Bu yüzden de atom kavramı akli veya soyut bir kavramdır.
- Atomların sertlik dışında bir niteliği yoktur. Sertlik atomların nüfuz edilemez olduğu anlamına gelmektedir. Nüfuz edilemez olma ile parçalanamaz olmanın aynı anlama gelip gelmediği tartışılmaktadır. Bu iki özellik kavramsal açıdan farklı olsa da misdakları aynıdır.
Bu altı özellik bir arada düşünüldüğünde atomcuların doğa felsefesinin birinci sorusuna verdiği cevap ortaya çıkmaktadır. Buna göre doğadaki şeyler neyden meydana geliyor sorusuna Demokritos; atom diyerek cevap vermiş olmaktadır. Bu görüşteki en büyük yenilik atomların niceliksel olarak birbirlerinden farklı olmasıdır ki bu durum atomculuğun kaynaklık ettiği dünya görüşü açısından oldukça önemlidir. İlk sorunun cevabından sonra sırada atomcuların ikinci soruya yani; doğada karşılaştığımız değişim ve dönüşümün sebebi nedir? verdiği cevap gelmektedir. Bu da sonraki yazımızın konusu olacaktır.
Abuzer DİŞKAYA