Yeni Kentsel Kriz tam olarak nedir?
Richard Florida son beş yıl boyunca araştırma ve entelektüel enerjisini bu kavramı tanımlamaya odaklamıştır.
Florida, şehir eşitsizliğinin kapsamı ve kaynakları, ekonomik ayrımın kapsamı, seçkinleştirmenin (ya da soylulaştırmanın) temel nedenleri ve boyutları, küresel süper zenginlerin yerleştiği şehirler ve mahalleler, ortaya çıkan zorluklar hakkında yeni veriler geliştirmiştir.
Çalışmanın ilginç sonuçlarından birisi şehirlerde ileri teknoloji girişimlerinin yoğunlaşması ve şehirlerin artmasıyla birlikte sanatsal ve müzikal yaratıcılığın azaldığı iddiasıdır.
Kitabın odaklandığı iki temel konu gentrikasyon (yani soylulaştırma ya da seçkinleştirme) ve böylece farklı sınıfların birbirinden derin bir şekilde ayrılmasıdır.
Sınıfların ayrı ayrı mahallelerde kümelenmesi ve birbirinden izole hale gelmesi; banliyölerde yoksulluk ve ekonomik dezavantajların büyümesine neden olan yeni derin bölünmeleri söz konusudur.
Yazara göre kentleşme, gelişmiş ülkeler için yaptığı gibi aynı ekonomik büyümeyi ve artan yaşam standartlarını dünyanın gelişmekte olan ekonomileri için teşvik edememekte, aksine birçok krize neden olmaktadır.
Yeni Kentsel Kriz, 1960 ve 1970’lerin eski kentsel krizinden farklıdır. Önceki kriz şehirlerin ekonomik olarak terk edilmesi ve ekonomik işlevlerinin kaybı ile tanımlanmaktaydı.
Sanayisizleşme ve beyaz kaçış (pas kuşağı: beyaz kent sakinlerinin azınlık akını önlemek için banliyölere taşınması) şekillendirdiği eski kentsel kriz, şehir merkezindeki bir boşluktu.
Şehirler temel endüstrilerini kaybettikçe, sürekli olarak artan yoksulluk bölgeleri haline geldiler: Konutları azaldı; suç ve şiddet arttı; uyuşturucu bağımlılığı ve bebek ölümlerinin de dahil olduğu toplumsal sorunlar tırmandı. Kentsel ekonomiler aşınırken ve vergi gelirleri azaldıkça, şehirler finansal destek için giderek federal hükümete daha bağımlı hale geldi.
Ancak Yeni Kentsel Kriz daha da önceki krizden çok daha kapsamlı. Temel özelliklerinden ikisi eşitsizliğin ve konut fiyatlarının birbirine paralel şekilde önemli ölçüde artması. Diğer temel özellikleri, ekonomik ve ırksal ayrışma, mekansal eşitsizliğin yerleşik yoksulluğun giderek yaygınlaşmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Yeni Kentsel Kriz aynı zamanda banliyölerde, kentleşmenin kendisinde ve çağdaş kapitalizmde büyük bir krizdir.
Yeni Kentsel Krizin Beş Boyutu
Çalışmada krizin beş boyutu kapsadığı vurgulanıyor.
Birincisi, süperstar kentlerle (New York, Londra, Hong Kong vd.) diğer kentler arasında derinleşen uçurum.
New York, Londra, Hong Kong, Los Angeles ve Paris gibi az sayıda süperstar şehirle dünyanın birçok şehri arasında derin ve büyüyen bir ekonomik fark bulunmaktadır.
Bu süperstar şehirler, dünyanın önde gelen yüksek değerli endüstrilerinden, yüksek teknolojili yenilikçilikten, girişimlerden ve üst düzey yeteneklerden çılgınca orantısız paya sahip olmaktalar. Bir örnek almak gerekirse: sadece San Francisco Körfez Bölgesi, New York, Boston, Washington, DC, San Diego ve Londra şehirleri tüm dünyadaki yüksek teknoloji risk sermayesi yatırımlarının neredeyse yarısını kendilerine çekmekteler.
Kazanan hepsini alır şehirciliğinin yükselişi şehirler arasında yeni bir eşitsizlik yaratmaktadır. Ekonomik uçurum, kazananlar ile küreselleşme, sanayisizleşme ve diğer faktörlerin sonucu olarak ekonomik güçlülüğünü kaybeden diğer şehirler arasında gittikçe büyümektedir.
İkinci boyut, süperstar kentleri vitrine çıkaran başarı krizidir.
Bu kazananlar olağanüstü derecede yüksek ve giderek daha uygun olmayan konut fiyatları ve şaşırtıcı eşitsizlik düzeyleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bu yerlerde, soylulaştırma, plütokrasiye yani zenginlerin yönetimine dönüşmüştür.
En canlı ve yenilikçi kent mahallelerinin bazıları, küresel süper zenginlerin yüksek paralarını harcadığı kaliteli konut yatırımlarına harcadıkları bölgelere dönüşmüş durumdadır.
Bu kentlerde birçok sınıf dışlanmaya başlanmıştır. En kötü ekonomik sonuçlarla karşı karşıya olan yoksulların yanı sıra mavi yakalılar, hizmet çalışanları, müzisyenler ve sanatçılar da dışlanmaktadır. Bu gruplar, süperstar şehirlerden sürülmekte ve ekonomik fırsatlardan, hizmetlerden, olanaklardan ve bu yerlerin sunduğu yukarıya doğru hareketlilikten mahrum bırakılmaktadır.
Öğretmenlerin, hemşirelerin, hastane çalışanlarının, polis memurlarının, itfaiyecilerin, restoran ve hizmet çalışanlarının artık iş yerlerine makul bir mesafede yaşayamayacakları durumlarda, işlevsel bir şehir ekonomisini sürdürmek oldukça zor.
Yeni Kentsel Krizin üçüncü boyutu, kentlerin kazananlarının (yaratıcı sınıf vd.) ve kaybedenlerinin (orta sınıf ve dezavantajlı gruplar) kalın bir şekilde bölünmüş olmasıdır.
Hemen hemen her şehir ve metro alanında, kazananlar ve kaybedenler arasında artan bir eşitsizlik ve ayrışma söz konusudur.
1970’ten 2012’ye kadar, Amerikan ailelerinin orta sınıf mahallelerde yaşayanların payı yüzde 65’ten 40’a düşerken, yoksul ya da refah mahallelerinde yaşayanların payı önemli ölçüde arttı. Son on yılda, ABD’nin 10 büyük metropol bölgesinden dokuzunda, orta sınıflarının küçüldü.
Orta kısım boşaldıkça, Amerika’daki mahalleler geniş bir dezavantajlı bölgelere ve çok daha küçük bir konsantre refah alanlarına bölünmektedir. Yoksul şehirlere ve zengin banliyölere karşı eski sınıf bölünmesi yerine, yeni bir model ortaya çıktı: Küçük ayrıcalıklı mahallelerin, büyük yoksul alanlarla kesiştiği yamalı bohçayı andıran bir metropolis.
Yeni Kentsel Krizin dördüncü boyutu, banliyölerde filizlenen krizdir.
Banliyölerde, yoksulluk, güvensizlik ve suç artmakta; ekonomik ve ırksal ayrılmanın daha da derinleşmektedir.
Bugün, banliyölerde şehirlerden daha fakir insanlar bulunmaktadır. Banliyö fakir bölgeler, kentlerdeki oranlarından çok daha hızlı bir şekilde büyümektedir.
2000 ve 2013 yılları arasında yoksul bölgelerin şehirlerde büyüme oranı yüzde 29 iken, banliyölerde yüzde 66’dır.
Banliyö yoksulluklarından bazıları şehirlerden ithal edilmekte; kentlerde yerlerinden olmuş aileler daha uygun yaşam alanları aramak için banliyölere gelmekteler.
Bir zamanlar orta sınıfın üyesi olan birçok insan, ya iş kaybı ya da artan konut fiyatlarının bir sonucu olarak yoksullaşmıştır. Uzun zamandır Amerika’nın en zengin topluluklarına ev sahipliği yapan banliyöler, şimdi mevcut eşitsizlikleriyle kentteki yoksullukla rekabet eder hale gelmiştir.
Yeni Kentsel Krizin beşinci ve son boyutu, gelişmekte olan dünyada kentleşme krizidir.
Kentleşme ile yükselen yaşam standardı arasındaki bağlantı, dünyanın en hızlı kentleşen bölgelerinin çoğunda kopmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde insanlar hızla kente göç ettiği ancak yaşam standartlarında çok az bir iyileşme veya hiç görmediklerini farketmekteler. Büyümenin olmadığı, sıkıntılı bir kentleşme olgusunun yükselişini görüyoruz.
Dünyadaki şehirlerde ve metropol bölgelerde ekonomik aktivite şaşırtıcı bir şekilde yoğunlaşmıştır. Dünya genelinde elli büyük metropol dünyadaki toplam nüfusun sadece yüzde 7’sine tekabül etmesine rağmen küresel ekonomik faaliyetin yüzde 40’ını oluşturuyor. Sadece kırk mega bölge kabaca dünyanın ekonomik üretiminin yaklaşık üçte ikisini ve inovasyonunun yüzde 85’inden fazlasını oluştururken, nüfusunun yalnızca yüzde 18’ini barındırıyor.
İçeriksel olarak farklı kentsel kriz göstergelerine referans sağlıyor görünse de boyutlar temelde kentsel kümelenme ile ilgilidir. Kapitalist gelişimin temelini oluşturan kümelenmenin itici gücünü ise belirli şirketlerin, endüstrilerin, yetenekli ve hırslı insanların süperstar şehirlerin belirli mahallelerinde yoğunlaşması oluşturuyor. Kümelenmenin gücüne dair en çarpıcı veri, süperstar şehir New York’un SoHo mahallesindeki bir apartman dairesi fiyatıyla Amerika’nın Memphis bölgesinde 38, Las Vegas’ta da 18 ev satın alınabilmesidir. Bazı bölgelerde SoHo apartman dairesinin değeriyle 100’den fazla ev satın almak mümkün. Bu astronomik emlak fiyatlarının nedeni ise kentsel mekânın rekabet piyasasının bir parçası olması ve kümelenmenin getirisi.
Abdullah YARGI