Öyle bir zat düşünün ki Semerkant’ta doğup, Uzun Hasan döneminde Akkoyunlular’a elçilik yapıp daha sonra İstanbul’a gelip Ayasofya Camii’nde astronomi ve matematik dersleri verip daha sonra da burada ölsün. Hatta kabri Eyüp Sultan Hz.’nin kabrine komşu olsun. Bu büyük adam Ali Kuşçu‘dan başkası değildir.

Bursa’da doğmuş ve burada yetişmiş olan büyük matematikçi Kadızade Rumi bütün geçmişini bırakarak kendini geliştirmek özellikle, astronomi ilmini geliştirmek için bu işin zirvesi olan ve insanın kaderiyle buluştuğu kent olarak bilinen Semerkant’a göç etmiştir. Kadızade Rumi burada Ulug Bey ile tanıştı. Ulug Bey’in kurduğu rasathaneye müdür oldu.

Bu rasathaneye bağlı olan medresede dersler verip talebeler yetiştirdi. İşte bu medresede Ulug Bey’den ve Kadızade Rumi’den matematik ve astronomi dersleri alan öğrencilerden birisi de Semerkant doğumlu Ali Kuşçu idi. Ali Kuşçu’nun tam olarak Semerkant’ın hangi bölgesinde ve hangi yılda doğduğu tam olarak bilinmemektedir. Fakat ilk eğitimini burada Semerkant’ta yapıyor.  Ali Kuşçu ne kadar matematik ve astronomi alimi olarak bilinse de felsefe ile bir dönem uğraşmıştır. Kirman’da bulunduğu sürede eş-Şerhu’l-Cedîd ‘ale’t-Tecrîd adlı eserini kaleme aldı. Felsefe üzerine çalışmalarına devam ederken bir yandan da ayın şekillerini anlatan Halli Eşkâli Mu‘addili’l-Kamer li’l-Mesîr adlı eserini hazırladı.

Ali Kuşçu Uluğ Bey’in emrinde sefaret heyetleri ile birlikte diğer ülkelere gönderiliyordu. Burada ülkelerdeki bilimsel çalışmalarını araştırıp bilgi heybesini dolduruyordu. Ayrıca bu sefaret gezilerinde bilgi ve görgüsünü arttırıyordu.

Uluğ Bey’in vefatından sonra Ali Kuşçu Semerkant’tan Tebriz’e göç eder. O dönemde Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan birçok medrese ve imaretler yükseltmiş hatta dönemin ünlü alimlerini Tebriz’de toplamıştı. Gariptir; Ali Kuşçu Tebriz’de yaklaşık 20 yıl yaşamasına rağmen buradaki yaşantısı ile ilgili pek bir bilgiye sahip değiliz.

Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişi ise Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın elçisi olarak Osmanlı İmparatorluğu’na gelmesi ile başlar. Ali Kuşçu’nun Fatih Sultan Mehmet’ten etkilendiği kadar Sultan da ondan etkilenmiştir ki böyle bir alimi kaybetmemek için kendisinden ilmi çalışmalarına İstanbul’da devam etmesini istemiştir.  Yükselmekte olan Osmanlı medeniyetinin Sultanı Mehmed’in Ali Kuşçu’yu burada bulundurmak istemesinin ana sebeplerinden biri de pozitif bilimleri canlandırmak istemesidir.

Ali Kuşçu, Semerkand’ta, iki büyük alim olan Ulug Beg ve Kadızade Rumi’den matematik ve astronomi dersleri almıştır.

Ali Kuşçu İstanbul’a yerleştikten bir süre sonra Ayasofya Medresesi’nin baş müderrisliğine getirtildi. Ali Kuşçu’nun burada bulunması ile Osmanlı Türklerinin en parlak çağının kapısı açıldı. Burada astronomi ve matematik alanında verdiği eserler medreselerde okutuldu. Fatih Sultan Mehmed’in Akkoyunlu seferine birçok alim ile eşlik eden Ali Kuşçu, astronomi alanında ki risalesini Sultan’ın zafer kazandığı günlerde bitirince risalesine el-Fethiyye fî ‘İlmi’l-Hey’e ismini verdi.

Risâle der ‘İlm-i Hey’e yani Astronomi Risalesi Ali Kuşçu’nun astronomi alanında verdiği en önemli eserlerdendir. 1457 yılında tamamladığı bu eserde Dünya’yı yuvarlak olarak tasvir etmiş ve Türk memleketlerinin yerlerini göstermiştir. Aslında Farsça olan bu eseri daha sonra Arapçaya çeviren Ali Kuşçu, bu esere gök cisimleri ile çalışmalarını da ekleyerek biraz önce bahsettiğimiz fetih risalesini oluşturmuştur. Yine Farsça olan er-Risâletu’l-Muhammediyye fî’l-Hisâb adlı eserini de Arapçaya çevirerek Fatih Sultan Mehmed’e sundu. Sultan bu eserleri kendi özel kütüphanesinde sakladı.

Matematikten astronomiye, kelamdan felsefeye birçok konuda söyleyecek bir sözü olan bir âlimdi Ali Kuşçu. Kendisi, eserleri ve talebeleri Osmanlı İmparatorluğu’nun altın çağının oluşmasına büyük katkı sağlamıştır.

Ali kuşçu Şaban’ın 7. cumartesi günü Hicri 879 senesinde vefat etti.

Âlimlere bin selam olsun…

Muhammed Ali ASLAN