24 Haziran gecesine geçmeden önce gündüzünden biraz bahsetmek isterim.

Ben de her yurttaş gibi kendime bazı sorumluluklar yükledim ve oyumu kullandım. Bundan da önemlisi müşahitlik görevimi yerine getirdim. Demokrasi havasını biraz abarttığımı düşünsem bile, aslıyla ülkenin son seçimi olduğunu yazmıştım. Keşke herkesin eşit adil olduğu bir ülke, toplum olsaydık ben de abartıya kaçmasaydım. Gün içinde çıkan ufak tefek tartışmaları yazmıyorum, konu dağılmasın.

Neyse gelelim 24 haziran gecesine. O geceyle ilgili onlarca yazı okudum. Bir sürü açıklama dinledim. Ama en önemlisi ülkemizin selameti için çok korktum. Saatler ikiyi veya üçü bulmuşken telefonum çaldı. Arayan en yakın arkadaşımdı. Kendisi bana Ankara’da YSK’da (yurt dışı oyların sayıldığı bina da) olup bitenleri, kısaca kendi gözlemlerini anlattı. İtiraz edenlerin dayaktan geçirildiği, kimliği belirsiz grupları (plakasız araçları) ve daha nicesini aktardı konuştuk. Benim kendisine dediğim tek bir söz vardı. “Memlekete bir şey olmasın, kim kazanırsa kazansın.” Kısaca ev yanacaksa yansın ama yıkılmasın. İkisi aynı şey değil mi diye soracak olursanız. Tabii ki değil. Ev yıkılırsa enkazdan kurtulmak neredeyse imkansızdır. Ama yanan evi bir gün herkes aklını başına devşirerek kurtarabilir (tabii yangın her yeri sarmadan).

Muhalefetten bir ses bekledik. Kimse var mı orada?

Heyecanlıydık çocuklar gibi, umutsuzuz artık memleketin gençleri, kadınları, yaşlıları ve hepimiz hep beraber. Yetim bıraktılar toplumsal muhalefeti ve son olmayacak bir faciaya imza attı muhalif siyasiler. Toplumsal muhalefeti çökerttiler 24 haziran gecesi.

Bay Muharrem’den bir ses bekledik. Bay bay olmasa bile bari buradayım deseydi. O da olmadı, altını çizeceği yazının üstünü çizdi.

Meral hanım Merkel olamadı, bayıldı mı dersiniz?

Siz adamı şizofren değil, ruh hastası seri katil edersiniz.

HDP’liler çıldırmış gibiydi, adam sistemi değiştirecek yetkiyi devraldı. Kendileri barajı aştık diye koparmadıkları kıyamet, atmadıkları sevinç çığlığı kalmadı.

25 Haziran sabahıysa söylemiştim: “Burası tam anlamıyla artık bir tımarhane” diye. Sağolsun hâlâ yanıltmadılar, belki bu konuda teşekkürü hakketmişlerdir.

Bugün dolar 5 lirayı buldu vatandaş. Bundan sonrası ne mi olacak?

Daha kötü günlerle baş başayız. İhracat yok, ithalat bol. Usta var, ekmek ithal çünkü tandır ya da fırın yok…

Eğitim dehşet ve vahşet içerikli sonuçlara ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Hem de Bakan en yetkin kimseyken.

Mesela bir dahakine niye sandığa gitmeliyim ben bile bilmiyorum.

Varsa bir hayır hayırlı olsun kazananlara. Mesela yüzde elliye yakın bir kesim mutsuzlukla cebelleşirken.

Memlekete garanti geçmiş olsun çünkü ben ve benim gibiler hâlâ toparlanamadı.

Son sözümse bundan sonra da öncesi gibi mücadeleye devam.

Kitap önerisi: 101 Ekonomi, Alfred Mill

Yunus ÖZGÜÇ