Herkesin dilinde pelesenk olmuş; “Kadın erkek eşittir.” diye.
Bu lafın çıkış nedeni; dünya savaşları sonrası çalışmak zorunda kalan kadınların haklarının çiğnenmesi üzerine birlik olup, seslerini yükseltip, haklarını aramaları ile ortaya çıkmıştır.
İşçilik haklarını savunmak üzere haklı olarak çıkan “erkek, kadın eşittir” sözü zamanla özünden kopup kadın ayrıcalıklarına aynı zamanda kadının taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklenmesine sebep oldu. Haliylede bu sözün tadı tuzu kaçtı.
Kadınlar kendi aralarında bile kaldırabilecekleri yük, katlanabilme eğilimleri farklı iken, erkek, kadın nasıl eşit olabilir? Üstelik eşitlik sağlansın derken kadın ayrıcalığına evrildiği gözden kaçırıldı. Kaş yapayım derken göz çıkarıldı. Bir tarafın eksikliğini giderir iken diğer taraf eziliyorsa burada ne eşitlikden nede haktan, hukuktan, adaletten söz edilebilinir.
Erkek kadın birbirini tamamlayan bir bütündür. Biri diğerinden üstün değildir. Herkes farklı ve farklılıklarıyla ayrı ayrı aynı ölçüde değerlidir.
Lakin herkese eşit davranmak, aynı yükü yüklemek, aynı hükmü vermekle hak yerini bulur mu?
Aynı şartlar altında kadın, erkek, çocuk yarışabilir mi?
Kazanacak kişi başından belli iken yarışın anlamı kalır mı?
Bu yarışa adil denir mi? Şartlar eşit, “herkes eşit” adil niye olmasın değil mi?
Hayat da bir mücadele. Herkes eşit şartlar altında yaşamazken, fiziki ve ruhen farklılıklarımız mevcutken, herkesi aynı kefeye koyup tartmak, aynı muameleye tabi tutmak doğru olur mu? Bunun adı adalet olur mu?
Eşitlik sadece kıymetli olmak da geçerli olmalı, hüküm vermekte değil. Bizzat şahit oldum. Kadın, erkek eşittir diyenler yolculuklarında kadınım bana yer vermeliler veya öncelik kadınların hakkı diye ayrıcalık talep ediyorlar. Evet bazı durumlarda kadına öncelik verilmeli. Lakin o zaman sormazlar mı “Hani eşittiniz?”
Eşitlik adı altında bazılarına nice haklar tanınırken bazılarının mağdur olduğunun farkına dahi varılmıyor. Adalet cinsiyete göre değil hakka göre davranılırsa adalet olur. Özellikle boşanma davalarında bu yaklaşım da kadına tanınan haklar maalesef karşı tarafı mağdur ediyor. Çocuğuna hasret kalanlar, hem nafaka hem yeni ailesini geçindirmek zorluğuna düşenler…
İslam’da mehir o kadar güzel bir kanun ki: Nikah kıyılırken kadının boşandıktan sonra bir yıl geçinebileceği miktar belirlenir mehir olarak kesilir. Erkeğin ödeyeceği sadece bu kadardır. Hem eski eşe hem yeni eşe bakmak kişiye zuldür. Kendinizi ikinci eş yerine koyun ister miniz kocanızın maaşı ikiye bölünsün, üstelik eski eşine gitsin? Hangi kadın bundan memnun olur ki?
Hakimlerin eskinin kâdıları gibi erkek, kadın, din,dil, ırk, güçlü, zayıf ayırmadan hüküm vermeleri gerekir. Kim neyi, ne kadar, nasıl hak ediyorsa o kadar.
Son zamanlarda bir tartışma daha ortaya çıktı. Düğündeki takılan takılar ayrılırken kimde kalmalı? Genelde kadına kalmalı deniyor. Damat bey ne sıkıntılarla yaptığı altınları artık yolunu ayırdığı birine niye bıraksın? Ayrıca yeniden yuva kuracak olsa yine aynı sıkıntıları yaşamak yerine elinde hazır olacak altınlar biraz olsun nefes aldırmaz mı? Asıl hak olan hangi taraf ne taktıysa o kadarını almalı.
En acısıda bu hükümler gençleri iki kötü duruma sevk ediyor. Birincisi Kadınlar; “evlenirim olmazsa altınları alır keyfime bakarım” düşüncesine kapılmaları. İkincisi erkekler; “boşanırsam hem ona bak hem kendine” diye çekinceler içine düşmeleri evlilikten korkup uzaklaşmaları. Beni de en çok üzen yeni neslin kanunlar sebebiyle bu yargılara varmaları. Benim çevremde insanlarda gözlemlediğim eşitlik adı altındaki mağduriyetlerden bazısı. Aslında eşitlik söz konusu bile değil bu durumlarda.
Boşanma davalarında hüküm verirken tek taraflı değil iki taraf içinde hak olan gözetilmeli. Kimseyi kimseden ayırmadan, erkek kadın diye kategorize etmeden, iki tarafıda mağdur etmeden mağduriyetleri giderilecek hüküm verilmeli ki adalet yerini bulsun. Daha kimbilir bilmediğimiz nice adaletsizlikler vardır.
Peki adalet nedir? Adalet; hak edene hak ettiği kadar hak vermek değil midir? Adalet deyince bizlerin aklına ilk Hz. Ömer (radıyallahu anh) gelir. Hz Ömer adaleti nasıl sağlamıştı? Nice kıssası vardır Hz. Ömer’in (radıyallahu anh) bu konu hakkında. Zerre ayrım yapmadan, kendine ve sevdiklerine bile ayrımcılık gözetmeden, herkese hakettiği hakkı vererek.
Ne bir eksik ne bir fazla.
Hz. Ebubekir (radıyallahu anh) zamanında herkese eşit maaş veriliyordu. Hz. Ömer (radıyallahu anh) halife olduğunda kim İslama ne kadar hizmet ediyorsa maaşıda o kadardı. Adaleti gözetmek için; Kimin hakkı ne kadar olmalı iyi belirlenmeli. Haklarda; vicdana ve inananlar için islama göre belirlenmeli. İnanmayanlar için insanlığa göre desemde kimin insanlığı ne kadar insanca şüpheli!
Çiğdem CANDAN