Zaman ve hayat, kardeşlik çizgisinde seyretmesi gerekir. Niye mi? Çünkü insan, hayatı ne belli bir zaman çizgisine hapseder ne de zaman denen mefhumu hayata rapteder. Hayat ve zaman bu kardeşlik bağı son bulana kadar sürmelidir dengeli olarak. Bu bir gelgit veya kısır döngü değildir. Bu insanın yaşam düzeni için bir zaruriyettir. Ahmet Haşim der ki: “Hayatın mantık ile bir alışverişi yoktur. Hayat makul bir insandan çok fütürist bir şaire veya kübist bir ressama benzer. Çünkü; en onulmaz anlarda iyiliği ve fenalığı yapıyor.” Hal böyle iken hayatı zaman denilen mefhumdan ayırt edebilme kabiliyetini nasıl elde edebiliriz ki?

ahmet haşim

“Hayat, kitaba sığmayacak kadar geniştir ama tekrarlarla doludur.” Ahmet Haşim

Hayatın bir de yaşam serüveni var. Hayat, Adem (a.s)’le başlayan hala geçerlilik sürecini idame ettiren ve saatini bekleyen yani kıyametin kopacağı ana kadardır. Ki biz, o andan habersiziz ve o saat gününü akıl edemiyoruz. Yaşam ise başlangıcı ve sonu var olan bir şeydir. Allah (cc), insanı anne rahmine yerleştirmesinin ertesinde insanın, dünyaya gelmesi, yürümesi, koşması, yemesi, içmesi, gülmesi, okuması, eğlenmesi ve nihayetinde ölmesi yaşamın bir başlangıç ile bir son arasında olduğunu bize gösteriyor. Tüm bunlar yanında yine Ahmet Haşim der ki: “Hayat, kitaba sığmayacak kadar geniştir ama tekrarlarla doludur.” Tekrarlarla dolu bir hayat düşünün ve bir an için zihninizde seyahate düşün. Siz düşünürken ben birkaç kelam daha edeyim.

Bugün dünya üzerinde cazibe merkezleri olan şehirler var. İstanbul, Paris, Kahire, Tokyo ve sair. Bu gibi cazibe merkezi haline gelen şehirlere şöyle bakıldığında insanları cezbeden yanları vardır. Kimisi moda ile kimisi tarihi oluşu ile kimisi de teknolojisi ile. Şimdi insan, zaman içindeki yaşamı ve yaşamını değerli kılan hayat olgusunu nasıl cazibe haline getirir? Bu pek kolaydır. Hayatı tekrarlardan arındırıp hayatı zaman ile denk getirmeli hayatı ve zamanı aynı eksende yaşatmalıdır insan. Zamanın değerli olduğunu bilmeli ve hayatı zaman ile iyi rabıta etmeli. Bunlarla birlikte ekler yapmalı, kendisini geliştirmeli, okumalı, yazmalı, hayata insan olarak gönderilmiş olmanın gayesini aramalı ve Allah (cc)’ın, insanı ”esfele safilin’den alayi illiyin’e” çıkartmasını idrak etmeli. İşte o zaman Ahmet Haşim’in ”tekrarlarla dolu” dediği hayatı daha içlemli bir söz ile kendi hayatını cazibe haline getirebilir. O zaman çevresini mıknatısın çekimi gibi kendisine çeker dahası aydınlatır, aynı şekilde içinde bulunduğu toplumu da aydınlatır. Ve ”uyuyan bir toplumu uyandırmaya bir uyanık yeter” sözünün gerçekliğini pek tabii bir surette insan, hayatında yeşerdiğini görecektir.

Kardeşlik serüveninde hayatı ve zamanı devamlı kılan yegâne varlık insandır…

Sezer TAŞ