Usulca şehre ve taşraya inen yağmur…Toprağa ve betona bir kez dokunma fırsatı olan damlalar…Yağmurun hep bir şansı var, veda busesi kondurup cisminden geçer ve yeryüzünü yine usulca terkeder. Terekesi göller, denizler ve bazen de harap olan evler olarak belirir. Nedim’in

Beşiktaş’a yakın bir hane-i viranımız vardır

diyerek betimlediği evi kimbilir bir yağmur sonrası viran olmuştur.

Geleneğimiz, şiir kültürümüz sevgiliden medet ummak için mazeret aramıştır. Toplum irfanının canlı, somut belirtisi olarak sevgili ile ilişkimizi göstermenin herhangi bir sakınca içermediğini düşünüyorum. İster fizik şartlar çerçerçevesinde anlaşılan sevgili olsun ister lahuti anlamda alalım, daima arzulanan bir ‘şey’den söz edebiliriz. Çünki toplum olarak kendine fonksiyon yüklediğimiz ‘şey’in bizi terbiye ettiğine dair inancı taşıdık, taşıyoruz. Başka türlü nasıl olsun da yağmuru rahmetin sembolü olarak algılayalım ? Ona yüklediğimiz anlam gösteriyor ki insanlar tarafından konumu belirlenen bir nesne veya şey, bu anlama yönelik uyuma sahipse sevgilinin remzi olabiliyor.
Yahya Kemal’in

Baktım konuşurken daha bir kerre güzeldin
deyişi, konuşan kişinin niteliğine ilişkin düşünce yürütmemize yardım etmektedir. Şair için, katmerlenen güzellik başkası için sıradanlıktan ileriye geçmeyebilir. Zaten diğer insanlardan bu şekilde farkı belirmiyorsa güzellik de değerini yitirmez mi? Ne diyordu Aşık Veysel;

Güzelliğin on para etmez
Şu bendeki aşk olmasa

Aklıma Mecnun geldi. Hani kendisine ” Yahu ne var şu Leyla’da ? Bu kara kuru kızın neyine tutuldun ? ” dediklerinde “Siz bir de benim gözümden görün ” demiş ya. Anlaşılıyor ki Mecnun’a ilham edilmiş veya Mecnun’un Leyla’ya dair tutumu işbu bakış açısını geliştirmiş. Bu da aklın kanıtı olsa gerek. Bakmayın ismine Mecnun deyişimize. O belki de Leyla’sının kapısında kaç kere yağmura yakalandı da aklımız ermedi bu işe.

Bütün bunların üstüne kaygu taşımaksızın söyleyebilirim ki yağmur, bir nevi naif olmakla mağrur olmayan unsur olarak lirizmin tuğrakeşidir. Gökten ipil ipil iner, yani tenezzül eder. Tıpkı insan gibi. Tanrı katından yeryüzüne indirilen insan bir cürmün cezasına müstahak olarak burada. Oysa yağmur serinleten, ferahlatan kimileyin üşüten ancak eninde sonunda rahmetin -belki de mistik- sembolü olarak tanımlayabileceğimiz bir şekilde aramıza karışıyor ve yitiyor.

Ne çok ima var şu dünyada ! Ne çok ima, gök ile yeri rabteden, bağlayan…
Yağmura selam olsun !…

Yusuf Aydın