Pisagor insan anlayışını insan hayatının anlamı nedir sorusu üzerinden şekillendirmektedir. İnsan hayatının anlamı nedir sorusu şu üç anlamda soruluyor olabilir: Buna göre bu soruyu soran kişi bununla insan hayatının işlevi nediri kast ediyor olabilir. İkinci olarak bununla insan hayatının değeri nediri kast ediyor olabilir ve son olarak da bununla insan hayatının amacı ve hedefi nediri kast ediyor olabilir. Pisagor bu üç anlamdan üçüncüsünü kast etmektedir. Yani o insan hayatının anlamı nedir diye sorarken aslında insan hayatının amacı ve hedefi nedir diye sormaktadır.

Pisagor bu soruya insan hayatının amacı ve hedefi Tanrı ile irtibat kurmaktır şeklinde cevap vermektedir. Ona göre insan hayatının amacı ilahi olan ile ilişkiye girmektir (Relation to Divine). Elbette Pisagor Tanrı derken bizim bugün anladığımız anlamda bütün noksanlıklardan münezzeh olan bir Tanrı anlayışını kast etmemektedir. İki sebepten dolayı bu böyledir: Öncelikle Sokrates’e kadar maddi olan ile mücerret olan ayrımı tam olarak yapılmamıştır. İkinci olarak da Kadim Yunanlılar politeist bir dini inanca sahiptirler. Yani birden çok tanrının varlığına inanmaktadırlar. Bu yüzden Pisagor’un tanrı anlayışı da bu şekilde olmalıdır. Aksini düşünmemizi gerektirecek bir veriye sahip değiliz.
Pisagor buradan hareketle düşünce tarihindeki ilk insan tiplerini ortaya koymaktadır. Bu açıdan her birisi üçlü olan iki ayrıma gitmektedir. İlk ayrıma kaynaklık eden insanların hayatlarını neye adadıklarına dair yapılmış olan bir gözlemdir. Buna göre Pisagor insanları üçe ayırmaktadır:

  1. Haz ve lezzet peşinde olan insanlar.
  2. Başarı peşinde olan insanlar.
  3. Hikmet peşinde olan insanlar.

Birinci tür insanlar hayatlarını bedensel ve biyolojik ihtiyaçlarını karşılamaya adarlar. Bunlar bütün çabalarını yemeye, içmeye, giyinmeye, gezmeye tozmaya, mesken sahibi olmaya, şehvet duygularını tatmin etmeye ve benzeri ihtiyaçları karşılamaya harcarlar.

İkinci tip insanlar ise bu tür ihtiyaçları geride bırakıp hayatlarını başarılı olmaya adarlar. Bunlar hayatı bir yarış gibi görüp toplumsal olan şan, şöhret, saygınlık, makam ve mevki ve benzeri bir insanın ancak bir toplum içinde sahip olabileceği şeylerin peşine düşerler.

Üçüncü tip isanlar ise ilk iki aşamadan geçip hayatlarını hikmete adarlar. Bunlar etraflarında neler olup bittiğini anlamaya çalışır ve sürekli soru sorarlar. Pisagor’a göre filozoflar bu tür insanlardır.

Pisagor ikinci bir ayrımı ise insanlarda baskın olan psikolojik özellik üzerinden yapmaktadır. Buna göre insanlar:

  1. Meraklı olan insanlar.
  2. Hırslı olan insanlar.
  3. Açgözlü ve tamahkar olan insanlar diye üçe ayrılır.

Haliyle bu özelliklere sahip olan insanların her birisi onlarda baskın olan özelliğin peşinden giderler. Buna göre meraklı insanlar hikmetin peşinden gider. Hırslı insanlar başarının ve açgözlü ve tamahkar insanlar ise haz ve lezzetin peşinden giderler.

Pisagor’un insan tiplerine dair yaptığı bu tasnifler bir kaç açıdan oldukça önemlidirler. Öncelikle Pisagor’un bu insan anlayışı felsefe tarihinde bir ilktir. Yani ilk defa insan felsefi sorgulamanın konusu yapılmış ve ona dair bazı kategoriler ortaya konmuştur. İkinci olarak bu anlayış Eflatun’un insan anlayışının şekillenmesinde oldukça etkili olmuştur. Ve üçüncü olarak da bu anlayış günümüzde insan üzerine yapılan tecrübi araştırmalar tarafından da büyük oranda desteklenmektedir. Yani Pisagor’un insan anlayışı günümüzde bile büyük oranda geçerliliğini korumaktadır.

Eflatun buradan hareketle insan nefsinin üç parçadan oluştuğunu ileri sürmüştür. Elbette burada parça derken insan nefsinin sahip olduğu yetiler kast edilmektedir. Eflatun’a göre insan nefsinde akıl yetisi, irade yetisi ve şehvet yetisi olmak üzere üç yeti bulunmaktadır. Ve bu yetilerden her birisine bir erdem karşılık gelmektedir. Aklın erdemi hikmet, iradenin erdemi cesaret ve şehvetin erdemi ise iffettir. Ancak Eflatun’un bu anlayışı ile Pisagor’un görüşleri arasında bazı temel farklılıklar bulunduğunu da kabul etmek gerekir. Bunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

  1. Eflatun kendi görüşlerini beden-ruh düalizmi üzerinden ortaya koymaktadır. Oysa Pisagor hiçbir şekilde ruhtan bahsetmemektedir.
  2. Pisagor’a göre insan bu tiplerden hangisini olacağına özgür bir şekilde kendisi karar vermelidir. Oysa Eflatun açısından insan bu kadar da özgür değildir.
  3. Pisagor insanların bunlar arasında bir ayrım yapması gerektiğini ve birisi lehine diğer iki özellik ve tipten vazgeçmesi gerektiğini söylemektedir. Oysa Eflatuna göre bunların hiçbirisi diğerine feda edilmemelidir. Her bir yetinin hakkı verilmelidir. Ancak bu şekilde insan ruh sağlığına kavuşabilir.

Pisagor’un insan anlayışına geri dönersek!

Pisagor’a göre insan hayatının amacı Tanrı ile irtibat kurmaktır ve bu irtibat kurulduğunda insan bireysel ve toplumsal yaşamında uyması gereken düzene dair bilgi ve ilim sahibi olur. Yani bu sayede tabi olacağı yasaları bilir ve onlara uyunca da bireysel ve toplumsal düzen meydana gelir.

Buradan hareketle insanın Tanrı ile nasıl irtibata geçeceği sorusu ortaya çıkmaktadır? Diğer bir ifadeyle, insanın Tanrı ile ilişkiye geçmesini mümkün kılacak olan şey nedir?

Pisagor bunun felsefe olduğunu söylemektedir. Ona göre insan felsefe dışında hiçbir yolla Tanrı ile irtibata geçemez.

Peki felsefe nedir ki ilahi olanla ilişkiye geçilmesini mümkün kılmaktadır? Pisagor bu soruya da felsefenin hikmet değil hikmet aşkı ve sevgisi olduğunu söyleyerek cevap vermektedir. Ona göre insanları Tanrıya ulaştıracak olan şey insanların bazı konulardaki bilgileri bilmesi değildir. Zira bu şekilde olup yani pek çok şey bilip Tanrıya ulaşamayan bir sürü insan vardır. Bu yüzden insanı Tanrıya kavuşturacak olan hikmet değil, hikmet aşkı ve sevgisidir. Bu yüzden Pisagor kendisine bilinçli olarak hekim değil hikmete aşık olan anlamında filozof demiştir!
Hikmet aşkı ve sevgisinin insanı nasıl Tanrıya ulaştırdığını sorduğumuzda ise Pisagor buna “kurtuluş” anlayışıyla cevap vermektedir!

Bu açıdan Pisagor dünya hayatının zatı itibariyle kötü olduğunu düşünmektedir. Ayrıca ruh göçü denen görüşü de benimsemektedir. Buna göre insanlar sürekli bu dünyadan gidip yine geri dönmektedirler ve bu böyle sürüp gitmektedir. Bu iki öncülü birlikte düşündüğümüzde Pisagor’un kurtuluş derken ne kast ettiği ortaya çıkmaktadır. Bu anlayışa göre kurtuluş bir şekilde öldükten sonra bu dünyaya geri dönmemenin bir yolunu bulmaktır! Bu yapılabilirse insan feleğin çarkını kıracak ve kurtuluşa ulaşacaktır. Bunun nasıl mümkün olacağına ise Pisagor din anlayışıyla cevap vermektedir.

Abuzer DİŞKAYA